ELİF GİBİ DÜMDÜZ MEHMET GİBİ ŞAHAN
İnsan bazı anlarda susmayı dener.
Çatlasa da-patlasa da sözün bittiği yere gelir dayanır ve susar.
Kahpelikler karşısında susar.
Alçaklıklar karşısında dişini sıkar.
Sözün bittiği yerdedir çünkü.
İşte o anlarda şairler girer söze, ozanlar alır sazı. Söyler susan dillere ses, yanan yüreklere ses misali.
İşte onlardan biri.
Bedirhan Gökçe’nin o muhteşem sunumu ile, yüreğinde süzülen sözler çok şeyler anlatıyor;
“Önce Elif olmak Mehmet olmaktır mesele
Elif gibi dümdüz Mehmet gibi şahan
Sonra bir kadın, bir erkek ve sonra vatan
Dalgalanan bayrağın gölgesinde bir olmaktır mesele
Birlik olmak hiç hayıflanmadan
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirinde Elif olmaktır
Mustafa Kemal’in kağnısını yürüten
Mehmet olmaktır;
Vatanın bağrında sıra dağlar gibi yükselen
Arif Nihat’ın şiirinde bayrak olmaktır
Nereye dikilmek istiyorsa oraya dikilen
Nazım Hikmet’in davetinde
Dörtnala gelip uzak Asya’dan ve
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
Necip Fazıl’ın büyük Doğu’sudur bu vatan
Memleket istemektir Cahit Sıtkı gibi
Kardeş kavgasına bir nihayet olan
Türkü, kürdü, çerkezi, arabıyla
Aynı al bayrağın alına dedesinin kanı bulanan
Bizimdir Beytüşşebap kör tuzla Çemişkezek
Anadolu sadece İstanbul İzmir değil diyen
Yavuz Bülent’in dilinde dedem korkut şafağıdır
Selahattin Eyyubilerin kılıcından
Koca Akif’in Çanakkale'sine damla damla dökülen
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsiz
Nihal Atsız'ın geri gelen mektubunda aşktır bu vatan
Oy sevmişem ben seni diyen
Ahmet Arif'in Havar'ında bir sevdadır bu vatan
Elif dergahında mim kapısında seni istemektir ille de seni
Aşık Sefai'nin şiirinde ille de sen olmaktır bu vatan
Evet bir Elif bir Mehmet olmaktır bu vatan
Mustafa Kemal’in kağnısı yıkılıp kaldığında
Elif olmaktır mesele kocabaşın yerine kendini koşan
Mehmet'in cephede yüreği yandığında
Bir yudum su olmaktır vatan
O suyu elinin tersiyle iterek bakışları ile şehadete uzanan
Kınalı Alileri yetiştiren ana olmaktır Elif
Erzurum tabyalarında Nene Hatun olmaktır
Kazma kürek demeden ne bulduysa çağlayan
Bazen 275 kiloluk mermiyi kaldıran Koca Seyittir Mehmet olmak
Anafartalar’da her biri tek başına bir tarih yazan
Anadolu ana dolmuşsa eğer Elif’tendir
Bayraklar bayrak olmuş
Sancaklar sancak olup düşmemişse eğer o da Mehmet’tendir
19 Mayısları, 30 Ağustosları, 29 Ekimleri bayram yapan
Bayramının adını hürriyet ve zafer koyan
Bayramı bayraklaştırarak dalgalandırmaktır toprakları vatan kılan
Buyurun o zaman...
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal
Ebediyen sana yok ırkıma yok izmihlal
Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklal...”
EZELETTİN BEY’İN KORKUSU NE?
Ezelettin Bey, Valilik makamının kendisine bahşettiği gücü şahsi ilişkilerini güçlendirmek ve sürdürmek için kullanmakta kararlı görünüyor.
Kaymakamlık günlerinden kalma alışkanlıktan olsa gerek, valilik makamının, makam aracında taşıdığı ay-yıldızlı bayrağın ağırlığının ve herkesin valisi olma bilincinin gerisinde kalmakta ısrar ediyor.
Açıkçası bölücülük yapıyor Ezelettin Bey, kendisine kanunlarla yüklenen birleştiricilik görevine rağmen.
Basın arasında ayrımcılık yapıyor.
Bir alıngan ki sormayın.
Onu yağlamayanlar onun için yok hükmünde.
Çok düğmeli ceketleri seven Ezelettin Bey, şahsı için dar ceketleri tercih ederken, yağdanlıkta bol ceketi seçiyor.
Neyse konumuza gelelim.
Hatırlarsınız, bir yazımıza Ezelettin Bey ve Rafet Bey’in dostluklarından bahsetmiş; AKP ileri gelenlerin kızdığı bu dostluk için ikilinin gözden uzak yerlerde görüştüklerinden bahsetmiş, hatta bu görüşmelerin zaman-zaman da İstanbul Boğazı’nda yat gezilerine kadar uzandığını anlatmıştık.
Aman Allah’ım.
Sanırsınız ki, Vilayet Konağı’na bomba düşmüş.
Bir telaş, sormayın gitsin.
Bu bilgi nereden çıkmış, Ezelettin Bey’in derdi bu.
Karabüklü hava kirliliğinden boğulmuş, yatırımlar zamanında bitmemiş, işsizlik almış başını gitmiş, hırsızlık kol gibi, asayiş berkemallikten çıkmış kimin umurunda?
Ezelettin Bey’in derdi yat gezisi kimden çıktı?
Yakınlarına baksalar bulacaklar da.
Neyse.
Ne demiş atalarımız ;
“Tatlı-tatlı yediğiniz hurmalar bir gün sizi tırmalar.”
Hurma yediklerinize bakın yeter.
Elin garibanları ile uğraşmayın yeter.
Görevinizin ağırlığını bilin yeter.
Bölücülük yapmayın yeter.
Ağır görünmekle, ağırlığı taşımak arasındaki farkı görün yeter.
Haa unutmadan;
Rafet Bey kaçakçı, üçkağıtçı, beyaz ticaretcisi, kanun kaçağı, karanlık bir adam olmadığına göre; Ezelettin Bey niye bu kadar telaşlanır ki?
Dost dediğin göğsünü gere-gere, dostu ile gezebilendir.
Yoksa koltuklar dostluklardan önemli mi?
KARAYOLU KANTARI
Ulaştırma Bakanlığı Kara Ulaştırması Genel Müdürlüğü Türkiye’nin 21 noktasında kurduğu ağırlık boyut kontrol istasyonlarıyla revize ettiği bu noktalarda ağır yük taşımacılığı yapan araçları tek-tek kontrol ederek istiap haddini aşan bu araçlara gerekli cezai müeyyideleri uyguluyor.
Gerekirse bu araçları trafikten geçici bir süre de olsa men ediyor.
Ulaştırma Bakanlığı kantar istasyonlarına hem teknik açıdan hem de çevreci açıdan el atmış durumda.
Bu noktalara konulan kamera sistemleriyle iyileştirme elde edilerek aşırı yükle yola çıkan şoförlere göz açtırılmıyor. Bu istasyonlarda yoğunluğun en çok olduğu nokta ise karayollarında kamyonları tartan kantarlar… Bu noktadaki kameralar, kantara alınan kamyonun plakasını ve ağırlığını okuyarak anında Ankara’daki merkeze iletiyor.
Sistemde ön ihbardan geçen her araç kamera sayesinde tespit edilerek aracın çekilen fotoğrafı ve plakası Ankara’ya merkez bilgisayar sistemine iletiliyor. Bu durum karşısında bahse konu aracın da belirli güzergâhtan geçip geçmediği ispat edilebilecek duruma geliyor.
Araç yüklüyse 200 metre sonra hassas tartı merkezine girmek durumunda. Buraya giren aracı başka bir kamera takip ediyor.
Aracın belirli noktalardan kaçıp kaçmadığı, istasyona girip girmediği kontrol ediliyor. En son kamera sistemi ise istasyonun çıkışında faaliyet gösteriyor. Bu sistemde üç kamera ile aracın baştan sona o yolda olan faaliyetleri denetim altında tutulmuş bulunuyor.
Buraya kadar anlattıklarımız rutin işlemler.
Aynı kantardan Karabük’te de var Kemal Oyman mevkiinde.
Hafta içerisinde Karadeniz yolculuğu yaptık. Hopa’ya kadar uzandık.
İçersinde bulunduğumuz araç, otomobil konforunu aratmayan çift kabinli bir araç.
Karabük kantarına yaklaşırken görevlinin işareti ile kantara yönlendirildik ve kasanın bo olduğu görüle-görüle tartıldık.
Sonra ver elini Karadeniz .
Hopa’ya kadar 8 il sınırı geçtik bir o kadar da kantar.
Hiç birinde durdurulmadık.
Sonra araştırdık ki, Karabük kantarında bir çok hafif ticari araç sürücüsü iddiaya göre içlerinde anadol pikap bile var cezalar yemişler belge eksikliğinden dolayı.
Ya Karabük işini sıkı tutuyor, yada bizin geçtiğimiz diğer kantardakiler kaytarıyor.
Hangisi anlamadık.
Vatandaşı sıkboğaz etmenin manası yok.
Elbette kurallar uyulmak için vardır. Bu işleri gelenek haline getirenlere hadlerini bildirirsin.
Ancak bahçesinden aldığı bir kasa marulla giden köylüye biraz hoşgörü yakışır.
ELİF GİBİ DÜMDÜZ, MEHMET GİBİ ŞAHAN
Bunlar da ilginizi çekebilir