Biz ise adamlığa bakarız. Elbiselere değil, içindekilere bakarız. Cüzdanlara değil gözlerinin içine bakarız. Sureti haktan görünüp pislik içerisinde yüzenlerin gözlerine bakarız. Yüzleri ile ciğerlerine tükürürüz.

 

gordukisittiksoyluyoruz23.12.20112

 
KUŞUN ÜÇ ÖĞÜDÜ

Bir zavallı kuş tuzağa düşmüş, hile ile yakalanmıştı. Kuş kendisini yakalayan avcıya,
“Ey efendi, sen hayatında birçok defa koyun ve sığır yemişsin, pek çok kere de develer kurban etmişsindir. Sen onların etleriyle bile doymamışken benimle hiç doymazsın. Beni serbest bırakırsan sana üç öğüt veririm. Bu üç öğütten birincisini senin elinde iken, ikincisini şu çatının üzerinde, üçüncüsünü de şu ağacın üzerine konduğumda söyleyeceğim. Sen bu üç öğüdü işitmekten inan bana çok mutlu olacaksın.”

Avcı merakından kuşun teklifini kabul etti. Kuşu kafesten çıkardı ve henüz elindeyken, kuş ilk öğüdünü söyledi.

”Olmayacak sözü kim söylerse söylesin inanma.”

Öğüt hoşuna gidince devamını işitmek için avcı kuşu bıraktı. O da uçup evin çatısına kondu ve ikinci öğüdünü söyledi.

"Elinden kaçmış bir fırsat için üzülme.”

Kuş ikinci öğüdünü verdikten sonra uçup ağacın dalına kondu ve üçüncü öğüdünü söylemeden önce, “Karnımda 10 dirhem ağırlığında çok kıymetli bir inci vardı. O inci, seni de çoluk çocuğunu da zengin ederdi. Ne yazık ki kısmetin değilmiş” dedi.

Avcı, kuşun bu söylediklerini duyunca hamile kadının doğururken bağırması gibi feryat edip bağırmaya başladı. Kuş;

Ben sana sakın elinden kaçan bir şeye üzülme demedim mi? Mademki elinden inci gitti, ne diye dövünüp duruyorsun? Sana verdiğim öğütleri anlamadın mı? Ben sana olmayacak bir şeyi kim söylerse söylesin inanma demiştim. Benim bütün ağırlığım üç dirhem gelmez. Karnımda nasıl 10 dirhemlik inci olabilir?” Bu sözler üzerine adam biraz kendine gelir gibi oldu.

“Peki şimdi üçüncü öğüdünü söyle bakalım” dedi.

Kuş, “Sana verdiğim iki öğüdü sanki tuttun da, benden üçüncü öğüdü istiyorsun. Uykuya dalmış bir kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum ekmekten farksızdır. Aptallık ve cahillik yırtığı yama tutmaz diyerek” uçup gitti...

Mevlana’nın mesnevisinden bu hikâyeyi okuyunca, etrafınıza bir bakın Allah aşkına.

Neler göreceksiniz, nelere benzemez.

Detaya lüzum var mı?

Bakının etrafınıza yeter.

Neler göreceksiniz, nelere benzemez.

 

 

ADAMLIĞA BAKMAK

Kimseyi gaza getirmek gibi bir niyetimiz olmadı.

Niye söylüyoruz bunu?

Geçtiğimiz hafta yazdığımız yazıya gelen yorumlarda, biz birliği bozmaya çalışmakla suçlanıyoruz.

Kimlerin bunu yaptığını bilmekle birlikte, birliğin önemini idrak edebilenlerdeniz.

Bölüp, parçalayıp, birbirine düşürdüklerini yönetenlere inat ömrümüz birliği savunmakla geçti.

“Birlikte hayır, ayrılıkta azap vardır.” Hadisini bilir, ona göre hareket etmeye çalışırız.

Ahlak fukaralarına;

Para şımarıklarına;

Servet oğlancıklarına;

Faziletli görünüp, rezalet zirvesine çadır kuranlara;

Vs. Vs…

Hepsine inat.

Birlik.

Amma;

Geçmişten ders almasını bilmeyenler, sadece yönetilirler.

Onları da yukarıda saydıklarımızın yanına yeni sıfatlar ekleyenler yapar.

Mevkileri ne olursa fark etmez.

Onlar bir aldıklarına bakarlar, bir de hırslarına.

Biz ise adamlığa bakarız.

Elbiselere değil, içindekilere bakarız.

Cüzdanlara değil gözlerinin içine bakarız.

Sureti hak’tan görünüp, pislik içerisinde yüzenlerin gözlerine bakarız.

Yüzleri ile ciğerlerine tükürürüz.

Yalamalıkla, yağdanlıkla, hokkabazlıkla yönetim iddiasındakilerin saltanatı bir bardak suya benzer.

O da ne derseniz;

İbn-i Semmak (k.s.) hazretleri, Abbâsî halîfelerinden Hârun Reşid'in huzuruna girdi. Halîfe o sırada su içiyordu. İbn-i Semmak hazretlerini görünce;
- “Bana nasîhat et” diye ricada bulundu.
İbn-i Semmak hazretleri, Halîfe'ye;
- “Susuzluktan ölecek bir halde olsan ve seni ölümden kurtaracak suyu, bütün servetin ve saltanatın karşılığında verecek olsalar ne yapardın?” diye sordu.
Halîfe tereddütsüz cevap verdi;
- “Bütün servetimi, saltanatımı verir; hayatımı kurtaracak olan suyu alırdım.”
İbn-i Semmak hazretleri, nasihatini tam yerine kondurdu;
- “O halde, bir bardak su kadar kıymeti olmayan servetinle, niçin övünüp durursun? Çölde bir yudum suya değiştiğin saltanatının nesine güveniyorsun.”


Demek ki, ne imiş?

 

 

İŞİ BİLMEK YA DA İŞE GİTMEMEK

İş yapılan yerde hatalar olur.

İdarecilerin görevi hataları ve hatalardan kaynaklanan gereksiz harcamaları ortadan kaldırmaktır.

Bazen etrafa toplanan yağdanlıklar, bazen işlerine öyle gelenler hem para, hem de zaman kaybına neden olur.

Karabük Belediyesi Fevzi Fırat Caddesinde çalışma yürütüyor.

Yağmur giderleri açılıyor, su boruları yenileniyor, tretuvar yapılıyor.

İyi hoş da, tretuvar betonu atılıyor.

Bir bakmışsınız yağmur giderleri ve su boruları konulmamış.

Yeniden beton kırılıyor kesiliyor.

Hem zaman, hem para kaybı…

Mağdur olanlar dertlerini anlatamamaktan şikayetçi.

Demek ki, AKP siyaset Akademisinde belediye müdürlerine halkın sesine kulak kapatmayı öğretmişler.

Onun için AKP siyaset akademisi mezunu müdürlere, halk derdini anlatamıyor.

Bunun bedeli de siyasi iradeye yükleniyor elbette.

Bu tam işe gitmemek hikâyesi.

Halkın vergilerinden alınan paralarla yapılan bu fuzuli harcamalar kimden tahsil edilecek?

Her halde AKP’nin siyaset akademisinde bunun da çaresini öğretmişlerdir.

Bu arada;

Biliyorsunuz kent meydanı çalışmaları başladı.

İnşaat çalışmaları nedeni ile Hükümet Konağının arka kapısı kapatıldı.

Çalışanlar ve halk Atatürk bulvarını kullanmaya başladı Hükümet Konağına gitmek için.

Yolun bir bölümünde tretuvar olmaması yayaları sıkıntıya sokuyor.

Tedbir alınması için illa bir kaza mı olması gerekiyor?

 

 

KOSGEB

KOSGEB (Küçük ve orta ölçekli işletmeleri geliştirme ve destekleme idaresi başkanlığı) 3624 Kanun ve 12.04 1990 kabul tarih ve 20.04.1990 Sayı 20498 yayımlandığı resmi gazete ile hizmete başlamıştır.

Ülkenin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında küçük ve orta ölçekli işletmelerin payını ve etkinliğini arttırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmek amacı ile Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı tarafından kurulmuştur. KOSGEB, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile ilgili bir kamu Kuruluşu olup, tüzel kişiliği haiz ve bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabidir.

KOSGEB'in Görevleri Sanayide, Araştırma ve Geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi ve faaliyetlerin uygulanması için Teknoloji Merkezleri, Teknoparklar, Danışmanlık Merkezleri, Enstitüler ve benzeri birimlerin kurulmasını sağlar.

KOSGEB uzun zamandan bu Yana Karabük’te de faaliyet gösteriyor.

Telekom arkasındaki eski kütüphanenin bulunduğu binada hizmete başlayan KOSGEB Çağrı İş Merkezindeki yeni Merkezine taşındı.

Hem çalışanların hem de hizmet alanların rahat bir ortama kavuşması sağlandı.

KOSGEB iyi anlatılmalı.

KOBİ’ler KOSGEB’den daha fazla faydalanmalı.

 
Editör: Haber Merkezi