Kaygı, evrensel ve insanlığın başlangıcından beri var olan bir duygudur. Kaygıyı iyi anlayabilmek için öncelikle “korku” duygusunu iyi bilmek gerekir. Korku, herhangi bir tehlikenin veya tehdit uyarıcının bizim dışımızda olmasıyla ilgiliykenkaygı ise tehlikenin veya tehdit uyarıcının içimizde olmasıyla ilgilidir. Yani yaşanan tehlikeli bir anın içindeysek “korku”hissedilir ancak tehlikeli anı sadece düşünüyorsak o zaman“kaygı” hissedilir. Örneğin, depremin olması bir tehlikedir ve o anda hissedilen duygu korkudur ancak “ya deprem olursa?” gibi düşünceler korkuyu değil kaygıyı tetikler.
Kaygı Neden Olur?
Kaygının neden olduğunu değil, neden arttığını incelemek gerekir aslında çünkü kaygı herkeste var olan ve olması gereken oldukça işlevsel ve gerekli bir duygudur. Hatta ideal boyutta yaşandığında, bizi başarıya götüren ve motive edicibir duygudur. Tabii kaygı çok fazla hissedilince birçokbedensel belirtiler de kendisini göstermeye başlar. Örneğin, sürekli gergin ve sıkıntılı hissetmek, kalp çarpıntısı, hızlı nefes alma, terleme, midede ağrı hissi veya mide bulantısı, dikkatin dağılması, uyku ve yeme sorunları yaşamak, sürekli korku halinde olmak, bir durumu sürekli düşünmek gibi…
Kaygıyı Artıran Sebepler Nelerdir?
Kaygıyı artıran en belirgin sebep, kaygılı düşünmemeye ve kaygılı düşüncelerden kurtulmaya çalışmaktır. İnsan zihni biz istemesek de geçmişte, şimdide ve gelecekte dolaşır durur. Geçmişi düşünmek yaşamınızı aksatmayabilir ama geçmişte yaşamak maalesef yaşamı aksatır. Gelecek için planlar yapmak da yaşamı aksatmaz ancak gelecek hakkında netlik arayışımız yaşamı aksatır. Yani kaygı şimdiden çok şimdinin dışındaki düşüncelerimizde var olur. Şu anın dışındaki düşüncelere ne kadar sahipsek ve bu düşüncelerle ne kadar güçlü ilişkiler kuruyorsak hissedilen kaygı da zamanla artarak hayat dinamikliğimizi bozabilir.
Kaygı ile Baş etmenin Yolları
Kaygı ile baş etmenin en büyük adımı “anda kalabilmektir” ancak şunu belirtmek isterim: “Anda kalabilmek” başka şeyler düşünmek ya da düşünmemeye çalışmak anlamına gelmez. Tam aksine “anda kalabilmek” şimdi ve burada ne düşündüğünü fark edebilmek anlamına gelir. Yani, bizi kaygılandıran düşüncelerden kaçmak yerine aslında bu düşüncelerin hayatımızda önem verdiğimiz şeyleri simgelediğini bilmek gerekir.
Uzman Klinik Psikolog Samet Gürkan Ustaoğlu, '' Geçmiş ve gelecek hakkında düşünmeyi durduramayız. Zaten düşünceleri durdurmaya veya susturmaya çalışmak o düşünceleri daha fazla düşünmenize sebep olacaktır. O yüzden zihninizde oluşan herhangi bir düşüncenin sadece birer düşünce olduğunu fark etmek gerekir. Zihninizden kötü bir düşüncenin geçmesi sizi kötü yapmaz. Onlar sadece birer düşüncedir ve siz bu düşünceleri sadece fark eden kişisiniz. Yani o düşünceler siz değilsiniz.''dedi.