Dünya Kadınlar Günü diğer bir adıyla Dünya Emekçi Kadınlar Günü her yıl 8 Mart’ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gün. Amacı, insan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmakta. Bu yıl 8 Mart Kadınlar Gününde Karabük Üniversitesinde görev yapan yönetici kadın akademisyenlere mikrofon uzattık.
Hem kendi hikâyelerini anlattılar hem de genç kadınlara tavsiyelerde bulundular. Hikayeleri farklı olsa da hepsinin temennisi aynı; genç kadınların kendini akademik olarak geliştirmesi, çalışma hayatında daha çok yer alması, hayallerini gerçekleştirmesi.
“Önemli Olan Kişinin Karakteri, Yöneticilik Kabiliyeti, Becerisi, Eğitimi, Kişiliği ve Vizyoner Liderliğidir”
İlk röportaj İşletme Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Elif Çepni ile gerçekleştirildi. Kendini tanıttıktan sonra soruları içtenlikle cevaplayan Çepni kadın yönetici olmanın zorluğunu görmediğini söyledi. Okuyup yazmayı küçük yaşlardan itibaren çok sevdiğini belirten Prof. Dr. Çepni sözleri şu şekilde sürdürdü “Hem ülkemizde hem dünyada Birleşmiş Milletler de bunu uluslararası bir gün olarak ilan etti. Yönetici olarak üst düzey grubun içerisinde kadın sayısı oldukça düşük bunu artırmamız gerekiyor. Akademik camia olarak daha şanslıyız birçok Avrupa ülkesinin önündeyiz diye biliyorum.”
Çepni, yöneticilikte kadınlara olan pozitif ayrımcılığa da karşı olduğunu söyleyerek kötü kadın yönetici ve iyi erkek yöneticinin de olabileceğini söylüyor. Sözlerinin devamında “Önemli olan kişinin karakteri yöneticilik kabiliyeti, becerisi, eğitimi, kişiliği ve vizyoner liderliğidir. Bunlardan bir tanesi daha yetkinse ve kadın olduğu için atanamıyorsa buna karşıyız. Bizim için cinsiyeti, derisinin rengi bunlar önemli değil. Önemli olan iyi yönetici olması.” dedi.
Problemlerin kadın olarak tek taraflı çözülemeyeceğini dile getiren Prof. Dr. Elif Çepni cümlelerini şu şekilde sonlandırdı “Kabul edelim ki dünyanın birçok yerinde kadınlara eşit imkân verilmiyor. Dünyanın en ileri ülkelerinde bile bu durum böyle. Bütün bunların giderilmesi gerekiyor. Ben aynı zamanda Avrupa Kadın Rektörler Birliğine de üyeyim. Ülkemizde ve dünyada hummalı çalışmalar yapılıyor. KBÜ’de de bu alanda çalışanlar var. Bu cam tavan dedikleri şey. Yani baktığınız zaman bir limit yok. Ama orada şeffaf gözükmeyen yükselmek istediğinizde sizi engelleyen tavan – glass ceiling – dedikleri Birleşmiş Milletlerin de kaldırmaya çalıştığı böyle bir tavan var aslında.
Çok ilerlemeye çalıştığınızda birçok arkadaşın kafası ona çarpıyor ve geri düşüyor. Ben çok şanslıydım hep teşvik gördüm. Rektörümüz Prof. Dr. Refik Hocamız İşletme Fakültesine Dekan Vekili olarak atadı beni. Bu duyulan güvene layık olmak için herkesten daha fazla çalıştım ve çalışmaya devam edeceğim. Erkekler kadınlara destek vermezse biz problemleri tek başımıza çözemeyiz. Erkeklerin desteğini bekliyoruz.”
“Sadece Kendi Evlatlarımıza Değil, Bütün Annelerin Evlatlarına Dokunarak Bu Görevi Devam Ettiriyoruz”
On iki yıldır Karabük Üniversitesinde mutlu bir akademik hayat sürdüğünü ifade eden Türker İnanoğlu İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatma Zehra Tan geçmişte kendisini hem şanslı hem de şansız bir çocuk olarak gördüğünü söylüyor. Prof. Dr. Tan sözlerinin devamında akademisyenliğe giden yolu şu şekilde özetliyor “Benim babam Mısırlı, annem Türk. Farklı kültürlerin karması olarak yetiştim. Annem ve babamın akademisyendi ve akademik camianın içinde doğdum desem yanlış olmaz. Akademik kültür içerisinde yoğruldum. O kültür içinde yetişmek beni akademisyen olmamaya itti.
Ben cebren ve hile ile akademisyen olmuş bir insanım. İşletmeyi seçmemdeki en büyük neden üst düzey bir yönetici olmak istiyordum. Bunu yaptım. Üniversiteyi bitirdikten sonra annem hazırlardı benim dosyalarımı ve asistanlık sınavlarına gönderirdi. Ya cevaplamazdım ya sınava katılmazdım bir bahane uydurup hep oyalardım annemi. Bir gün kaderin elinden kurtulamadım. Şu an da anneme medyun-u şükranım. Çünkü herkese tavsiye edebileceğim özellikle bir bayan olarak yapılabilecek en güzel ve en ulvi mesleklerden bir tanesi.”
“Biz bayanlar olarak fıtrat olarak insan yetiştirme görevi bize verildiği için ve biz bu görevi sadece kendi evlatlarımıza değil, bütün annelerin evlatlarına dokunarak bu görevi devam ettirebiliyoruz. Benim o kadar çok çocuğum var ki hepsi öğrencim idi çocuğum oldu. Ben bunları dünyaya getiremezdim, bunlara bildiklerimi ve deneyimlerimi aktaramazdım. Bu yüzden kadınlar için çok güzel bir meslek.
Akademisyenlik evet çok zor bir meslek. Hatırlıyorum sabahları uyandığımda evin her yeri kitap. Annem sabaha kadar uyumamış ve araştırma yapmış o süreci istemiyordum. İlk kendi evim olduğunda evde bir boşluk hissettim. Eksik olan şey duvardaki kitaplar ve kütüphaneydi. Yıllarca o hayatı yaşadığım için o kitapların eksikliğini kendi evimde hissettim.”
KBÜ’de kadın yöneticiler olarak el üstünde tutulduklarını ifade eden Prof. Dr. Fatma Zehra Tan şu son cümlelerle röportajı sonlandırıyor “Umuyorum ki daha çok kadın yönetici göreceğiz ve bu durum Tüm Türkiye’ye örnek olacak diye düşünüyorum. Ben şu an Türkiye’de belli bir yerde rahat ve özgür çalışabilen bir bayansam ben bunu Atatürk’e borçluyum. Atatürk dünyadaki her şey kadının eseridir der. Gerçekten kadınların olduğu yerlerde farkı hissedebilirsiniz.
Kadınlarımız için gereken değeri verelim ve kadınlarımızın önünü açalım. Çünkü onlar çok değerli varlıklar. Şu da bir gerçek ki erkeğin fıtratıyla kadınınki çok farklı. Önemli olan iki farklı fıtratın bir arada bir şeyleri başarabilmesi. Geçmişle günümüz arasındaki çağın farklılığıyla artık kadınların daha fazla rol alması gerektiği. Dünyaya biz kadınların gözünden bakılabilirse her şeyin çok daha güzel olacağına inanıyorum.”
“Erkeklerin Kadınları Anlamaları, Kadınlarında Erkekleri Anlamaları Gerekiyor”
Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu Müdürü Doç. Dr. Anıl Ertok Atmaca 80’li yıllara giderek o yaştaki hayalinden bahsediyor “Okul hayatımda resim ve müzik öğretmenlerim beni çok destekliyordu. 1980’li yıllar biraz daha tutucu yıllardı ve babalar kızlarının şarkıcı olma fikrine pek hoş bakmıyordu. O nedenle babam ve annem beni resim öğretmeni olmaya yönlendiriyorlardı. Resim öğretmenliği sınavlarına girdim. Kazandım ve öğretmen oldum fakat babam beni bırakamadı orada ve beraber döndük. Biricik kızıydım babamın. Doktora süreci sonrası akademisyen oldum.
Akademisyen kadın olmak bulunduğunuz yere ve şartlara bağlı aslında. Ben bu anlamda çok şanslıydım. Önceki Rektörümüz beni çok destekledi çok çalışmalar yaptık. Refik hocamız göreve geldiğinde o onun üzerine daha da kattı. Daha da yüceltti resim bölümünü. Hep bana güvendi. Birçok işe imza attık logomuza kadar. Ben o yüzden şanslıydım. Gün olarak ayırmak istemiyorum ben 8 Mart’ı. Erkeklerin kadınları anlamaları, kadınlarında erkekleri anlamaları ve anlaşabilme becerisini geliştirmelerini tavsiye edebilirim.”
“Kadın Olarak Varlığınızı İspat Etmek İçin İki Kat Daha Fazla Çalışmanız Gerekiyor”
Turizm Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nuray Türker akademisyenliğe başlama hikayesini ilginç gördüğünü belirterek şunları söylüyor “Lisans eğitimi sırasında tek amacım turizm sektöründe yükselmekti. Yönetsel pozisyonlara gelmeyi hayal ediyordum. Bir dönem otelcilik yaptım. Mobbingin daha çok olduğu insanların birbirini daha çok ezdiği bir sektördü Turizm. Safranbolu da akademisyen alım ilanını gördüm ve sınavlara girdim. 1992 yılında akademik hikayem başlamış oldu.
Akademide çok fazla kadın olsa da bütün sektörlerde olduğu gibi ben akademide de erkek egemen bir anlayışla idare edildiğini görüyorum. Kadın olarak varlığını ortaya koymak çok kolay değil. Akademide de mobbingler ve haksızlıklar çok fazla var ve ben bunlara maruz kaldım çalıştığım dönemde. Kadın olarak varlığınızı ispat etmek için iki kat fazla çalışmanız gerekiyor. Yönetsel görevlerin erkek işi olduğu söyleniyor ben o kanıda değilim. Çok yetenekli kadınlarda var.”
“Beni hiç yormayan öğrencilerimdi. En mutlu olduğum şey sınıfa girdiğimde bütün sorunlarımı dışarıda bırakmışımdır. Dışarda çok fazla öğrencimle karşılaşıyorum ve gurur duyuyorum. Onların geleceğin de yaşamında ufacık bir katkım olması bile beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Pek çok kız öğrencimden beni kendilerine örnek aldıklarını benim gibi olmak istediklerini çok sık duyarım.
Ben kızların eğitimini çok fazla önemseyen bir insanım. Kız çocuklarının eğitimi erkeklerinki kadar önemsenmeyen ataerkil bir aile olarak çok fazla sınırlar koyulan bir aileden geliyorum. Kızların bir meslek sahibi olması çok önemli. Geleceğin çocuklarını yetiştiren anneler. Dolayısıyla bu annelerin eğitimli olması o çocukların geleceğinin şekillenmesinde kadınların rolü çok büyük.”
“Nasip Niyete Kader İse Gayrete Aşıktır”
Eskipazar Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Tülay Ekemen Keskin akademik hayatını kısaca anlatarak “Akademisyen olmaya üniversite birinci sınıfta karar verdim. Bence karar vermek ve başlamak hedefe ulaşmanın yarısı ve nasip niyete kader ise gayrete aşıktır. Bende niyet ettim hedef koydum ve ulaştım. Üniversite hocalarının gençlerin üzerinde çok büyük etkisi olduğuna inanıyorum. Akademi de kadın olmak hayatın zorluğu kadar zor. Bu mesleği sevmeden yapmak mümkün değil. Araştırmayı, üretmeyi ve bilgi aktarmayı ve gençleri seviyorsanız hedeflerinize çok rahat bir şekilde ulaşıyorsunuz. Biz kadınların beklentisi sadece kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız karşı tarafa öyle davranın mantığıyla hareket edilmesi.
Empati yapılması kısaca. Böyle olunca hiçbir problem kalmayacaktır ortada. Gençlerimizde akademisyen olmak istiyorsa çok çalışıp vazgeçmemeliler. Kadınlar çok detaycıdır ince düşünürler ve sezgileri çok kuvvetlidir. Bu özellikler bizlere problemleri çok kolay çözebilme yeteneği kazandırmaktadır. Bence yönetim kadrolarında kadınları sayısının artıyor olması önemli bir gelişme ki KBÜ bu anlamda liderliği taşıma yönünde ilerliyor ve bu sayının tüm dünya genelinde artması gerektiğine inanıyorum. Bu vesileyle tüm kadınların kadınlar gününü kutluyorum ve bunu kalben hissetmek istiyorum.” şeklinde konuştu.
“Olumsuz Tutumların Çözümünün Sevgi, Merhamet ve Şefkatten Geçebileceğine İnanıyorum”
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zeynep Özcan ilk olarak 19 yıl süren öğretmenlik hayatını özetliyor ve sonrasında akademisyenliğe adım attığını söylüyor. Özcan sözlerinin devamında şunları söylüyor “Ben mesleğine âşık olan insanlardan birisiyim. Akademiye geçtikten sonra yerimin burası olduğuna kanaat getirdim. Akademik hayatta kadın olmak tek kelimeyle zor. Belki de zor olması meseleyi biraz daha çekici hale getiriyor.
Özellikle zorluklarla mücadele etmekten hoşlanan insanlar için bu zorluk oldukça cezbedici. Tabi aynı zamanda yıpratıcı. Örneğin evliyseniz ve çocuklarınız varsa bazen çocuklarınızın gelişim sürecine şahitlik edemediğiniz fark ettiğiniz an yoğun bir üzüntü içerisinde oluyorsunuz. Ben bunları yaşadım çünkü. Fedakârlığı göze alamayan insanların bu mesleği icra edebileceklerini düşünmüyorum açıkçası.”
“Çoğu kez televizyonlarda kadın cinayetlerine şahitlik ediyoruz. Bu bizim için gerçekten çok üzücü. Bu problem elbette altında yatan pek çok süreçleri barındırıyor. Psikolojik, sosyolojik, ekonomik… Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse aslında insan olma problemi. Bu problemin giderilmesi insanın bünyesindeki o potansiyelleri insan olma sürecinde Yaratanın bahşettiği o lütufları ortaya çıkarmak mesela merhamet, sevgi, şefkat gibi olumlu duyguları açığa çıkartıp geliştirmek insan ilişkilerini yansıtmak bir çözüm olabilir.
Bu tür haberler, inşallah bir daha şahitlik etmediğimiz haberler kategorisine dahil olur. Aslında şiddet haberleri sadece kadına yönelik değil bütün varlığa yönelik şiddet durumu var maalesef. Hayvanlara ve cansız varlıklara karşı saldırgan bir tutumla insanlığın bir yaklaşımı var. Çözümü ne olur diye akademisyenler olarak bizlerde kafa yoruyoruz. Çözümün sevgiden, merhametten, şefkatten geçebileceğini ve o insani potansiyelleri açığa çıkartmakla gerçekten insan olmayı başarmakla mümkün olabileceğini kanaat getiriyoruz. İnşallah bu süreçte bizim de akademisyen olarak da bir katkımız olur.”