Basın açıklamaları bazen öyle içi boş ve absürt oluyor ki barındırdığı içeriğe hangi stilde nasıl güleceğine karar veremiyor insan.
Gülmek…
İnsan olmanın en doğal, en katıksız tepkisi.
Bir bebek ilk gülümsediğinde dünya aydınlanır derler.
Kahkahalarımızla duvarlar yıkılır, neşemizle sofralar kurulur. Gülmek, sadece bir yüz ifadesi değil, ruhumuzun aynasıdır.
Tebessümden kahkahaya envaiçeşidi vardır gülmenin ve her biri ayrı bir anlam taşır.
Gülüşümüz, Duchenne’nin bilimsel analizlerinden Hollywood’un idealize ettiği mükemmelliğe kadar uzanan geniş bir yelpazede, kişiliğimizin, ruh halimizin ve hatta samimiyetimizin en belirgin göstergesidir.
Peki, bunca çeşitlilik içinde hangi gülüş bizi daha “biz” yapar, hangisi karşımızdakini daha çok etkiler?
19. yüzyılın dahi nöroloğu Guillaume Duchenne, yüz kaslarına elektrik vererek gülüşün sırlarını çözmeye çalışırken, samimiyetin gülüşte saklı olduğunu keşfetmişti. Gerçek bir gülüş, sadece dudakları değil, göz çevresindeki o minik kasları da harekete geçirir. İşte bu “Duchenne gülüşü”, içtenliğin ve samimiyetin imzası gibidir.
Sahte gülüşler ise, 1970’lerin Pan Am Havayolu hosteslerinin o zoraki tebessümlerinden ilhamla “Pan Am gülüşü” olarak tarihe geçmiş, yapaylığın ve zorlamanın sembolü olmuştur.
Duchenne’nin çalışmaları, gülüşün sadece bir mimik olmadığını, aynı zamanda güçlü bir iletişim aracı olduğunu kanıtlar niteliktedir. Gerçek bir gülüş güven inşa ederken, sahtesi şüphe uyandırır.
Gülüşün idealize edilmiş hali Hollywood gülüşü, bembeyaz, simetrik ve kusursuz dişlerin ön plana çıkmasıyla özdeşleşmiştir. Bu “Hollywood gülüşü”, küresel bir güzellik standardı yaratmış olsa da gerçek çekiciliğin samimiyetten geldiğini unutmamalıyız. Duchenne gülüşü gibi içten bir tebessüm, her zaman en etkili ve en güzel gülüştür.
1974’te Leonard Rubin, gülüşleri üç ana kategoriye ayırdığında, aslında insan doğasının ne kadar çeşitli ve renkli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Mona Lisa gülüşü, o meşhur tablo gibi zarif ve gizemlidir; üst dişler hafifçe görünür, ağız köşeleri nazikçe kıvrılır. Nüfusun yaklaşık üçte ikisi bu gülüşe sahiptir.
Kanin gülüşü, köpek dişlerinin ön planda olduğu, daha iddialı ve çekici bulunan bir gülüş türüdür ve insanların %31’inde görülür. Özgüveni temsil eder.
Tam diş gülüşü ise hem üst hem de alt dişlerin sergilendiği nadir bulunan bir gülüş türüdür. %2'lik bir kısmı temsil eden bu enerjik gülüş, coşkunun ve canlılığın ifadesi olarak karşımıza çıkar.
Gülmek sadece bir tebessümden ibaret değildir; kahkaha, gülmenin en coşkulu ve kontrolsüz halidir. Kahkaha kendi içinde de çeşitlenir:
Göbek kahkahası, içtenliğin ve mizah anlayışının göstergesidir;
Anırma kahkahası, bulaşıcı neşenin ve yüksek enerjinin simgesidir;
Bulaşıcı kahkaha, ortamı saran, stresi azaltan ve insanları birbirine bağlayan sosyal bir fenomendir.
Ancak unutmayalım, her kahkaha iyi niyetli değildir;
Zalim kahkaha, alay ve kırgınlık barındıran ve örneklerinin Türk filmlerinde bolca görülenidir.
Farklı gülüş çeşitlerini, bilimsel ve sosyal yönlerini inceledik.
Ağız ve dudak hareketleriyle yapılan standart gülüşlerin yanı sıra, bir de organlarla yapılan gülüşler vardır: göbekle, kapalı çeneyle, gözlerle ve hatta bir yerleriyle (?) yapılan gülmeler gibi…
Şimdi diyeceksiniz ki, basit bir gülme konusu için bunca araştırma, onca kelimeleri yazmak neden?
İnanın, ben de karar veremediğim için yazdım.
Belki bu kadar çeşitliliğin içinde, en uygun gülüşü seçmekte zorlandığım içindir.
Belki de tebessüm mü edeyim, güleyim mi, kahkaha mı atayım seçeneklerinde kararsız kaldığım içindir.
★★★
2023 Temmuz’unda göreve başlayan sayın Rektörümüz, göreve geldiği günden beri öyle haberler, öyle açıklamalar yapıyor ki…
Sanki Karabük'ü kurtarıyor, çağ atlatıyor!
Basına servis ettiği o “şaşaalı” haberler, bazı yayın organlarında manşetlere taşınınca, insanın dudağı uçukluyor.
“Neler oluyor ya?” dedirtiyor. Fakat yakından bakınca, altı boş, özü yok, anlamı olmayan sadece laf kalabalığı, suni gündem yaratma çabası…
Hele bir imza haberi vardı ki, akıllara zarar.
Ya o, 3 bin kişilik fakülte ile esnafı kurtarma projesi...
Ya atom haberi...
Hangisini yazalım, bilemedim.
İşte tam da bu noktada, kafası karışıyor insanın.
Rektörün bu absürt açıklamalarına, bu komik çırpınışlarına nereyle gülmek lazım, bilemiyorum.
Göbekle mi yara yara kahkaha atsak,
Gözlerimizle alaycı bir tebessüm mü sunsak,
Kapalı çeneyle dudak mı büksek?
Yoksa “bir yerimizle mi gülsek”
Sahi ya, nereyle gülmek lazım bu saçmalıklara?
Bilemedim...